Suçun maddi unsurunun gerçekleşmesi için, minimum iki yada daha çok kişinin anlaştığının maddi olgularla tespiti gerektiğine değinilen gerekçeli kararda, yasadaki “maddi olgularla belirlenen bir şekilde olması” ibaresinin, suçun oluştuğunu kabul edebilmek için bulunması lüzumlu delillerin niteliğine işaret etmiş olduğu, suçun tinsel unsurunun ise kasıt olduğu, bu suçun sadece kasıtla işlenebileceği açıklandı.
”CEZA HUKUKU BAĞLAMINDA DOĞRU DEĞİLDİR”
Söz mevzusu kararda, savcılık iddianamesinde, metnin kaleme alınış seçimi, açıklanma saati ve şekli itibarıyla “muhtıra” şeklinde değerlendirildiğinin ve değişik kesimlerde hastalık doğurduğunun öne sürüldüğü belirtilerek, şunlar kaydedildi:
“Metne ilişkin toplumsal tepki gelişmesi, aleyhine görüşler açıklanması demokratik hukuk devleti olmanın gereği açısından ne kadar doğru ise içinde ne olduğunun kabahat oluşturup oluşturmadığına dair hukuki değerlendirme yapılmadan iddianamede belirtildiği suretiyle sırf metnin kaleme alınış tarzının, açıklanma saatinin, şekli itibarıyla ‘muhtıra’ şeklinde değerlendirilmesinin, metnin başlangıç cümlesinin maksatlı olarak ‘Yüce Türk Milleti’ şeklinde başlatılmasının, soruşturma aşamasında ulaşan suç duyurusu, kabahat duyurusu ve yakınma dilekçelerine gore değişik kesimlerde ciddi bir hastalık doğurmasının sanıkların üstlerine atılı suçun sübutu yönünden maddi kanıt durumunda kabul edilmesi ceza hukuku bağlamında doğru değildir.”
”İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DEMOKRASİLERİN EN TEMEL YAPI TAŞI”
“Gerek Montrö Boğazlar Sözleşmesi gerekse de kamusal münakaşaya oluşturulan muvazzaf bir amiralin sarık ve cübbeyle görüntülenmesi mevzusunda sanıkların yapmış olduğu izahat bir fikir yada düşünce açıklaması olarak nitelendirilebilir.” denilen aynı kararda, ifade özgürlüğünün modern demokrasilerin en temel yapı taşlarından birisi olduğu vurgulandı.
Gerekçeli kararda, ifade özgürlüğünün genel olarak Anayasa, kanunlar ve internasyonal sözleşmeler ile bilhassa de bağımsız ve yansız mahkemelerin koruması altında olduğuna işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
“Vatandaşların bu haklarını kullanarak açıkladıkları görüş ve düşüncelerinden dolayı kamusal otorite yada toplumun öteki şahıs, kısım yada gruplarca baskılanmamaları hakkın kullanımı açısından oldukça önemlidir. Açıklanan her bir görüş yada düşüncenin toplumun tamamı yada kamusal otorite tarafınca kabul görmesi mümkün yada sıhhatli değildir. Anayasal demokrasi için önemli olan, kişilerin hukuken kabahat olarak kabul edilmeyen görüş ve düşüncelerini izahat hürriyetlerini tek tek yada toplu olarak toplumsal yada kamusal baskı altında kalmaksızın kullanabilmeleridir. Bir görüş yada fikir açısından mutlak hakikate sadece fikir ve fikirlerin serbestçe ifade edilebilmesi, bunlara karşı var ise anti tezlerin ileri sürülmesi sonucunda yapılabilecek sentezle ulaşılabilir.”
Sanıkların yayınladığı mesajın fikir açıklanması olduğu, metnin tek başına suçun oluşmasına kafi maddi kanıt durumunda bulunmadığı vurgulanan bu kararda, “Sanıkların üstüne atılı ‘kabahat için antak kalma’ suçuna ilişkin maddi unsurların hiçbirinin somut vakada oluşmadığı, maddi unsurları itibarıyla oluşmamış kabahat açısından sanıkların kastından söz edilmesinin mümkün olmadığı, bu haliyle atılı suçun yasal unsurlarının oluşmaması sebebiyle sanıkların tamamının ayrı ayrı beraatlerine karar verilmesi gerekmiş ve yargı kurulmuştur.” ifadesine yer verildi.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 4 Nisan 2021’de, bazı emekli amirallerin yayımladığı “Montrö bildirisi”ne ilişkin soruşturma başlatmıştı.
Başsavcılık, 6 Aralık 2021’de 103 sanık hakkında “devletin güvenliğine yada anayasal düzene karşı kabahat işlemek için antak kalma” suçundan 3’er yıldan 12’şer yıla kadar hapis cezası talebiyle iddianame düzenlemişti.
Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi 20 Aralık 2022’deki sonucunda, sanıkların tamamın beraatine hükmetmişti.